1940 yılında Çin'e kolera salgını için aşı gönderdiğimizi biliyor muydunuz? İşte Türkiye'de aşının tarihçesi

Ülkemizde aşı üretimi için çalışmalar ilk Osmanlı İmparatorluğu Döneminde başlamıştır. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” (varilasyon metodu) yapıldığını hayretle bildirmektedir. Bu mektup aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belgedir.
Aşı üretim çalışmalarını yürütmekte olan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için yazı yazar, yazılardan birinin 2. Abdülhamit’e ulaşması sonrasında, 2. Abdülhamit yardım yapabileceğini ancak çalışmalarını İstanbul’da sürdürmesini ister, bu teklif Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci teklif oluşturulur, Pasteur’a Mecidiye Nişanı ile birlikte 10.000 altın (bazı kaynaklarda 800 lira olarak geçiyor, ama baktığınızda dönemin İstanbul’unda yaklaşık 180-200 ev parası karşılığı) yollanır, aynı zamanda Osmanlı’dan 3 kişinin de yanına asistan olarak yetiştirilmesi istenir.
Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den müderris Alexander Zoeros Paşa’nın başkanlığı altında, Kaymakam (yarbay) Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam (yarbay) Veteriner Hüseyin Hüsnü beylerin gönderilmesine karar verilir. Daha sonra bu ekip çalışmalara temel teşkil etmesi için “kuduz mikrobu” enjekte edilmiş bir kemik iliği ile Osmanlıya geri döner. 1887’nin Ocak ayında Zoeros Paşa’nın kliniğinde Daûl-Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi (Kuduz Tedavi Müessesesi) kurulur. Bu kurum dünya’da üçüncü, doğunun ise ilk kuduz merkezi olmuştur. Daha sonra bu merkez difteri serumu da üretmiştir.
- 1885`te dünyada ilk defa çiçek aşısı uygulaması için Osmanlı`da kanun çıkarılıyor.
- 1885`te dünyada ilk kuduz aşısı bulundu. 1887 Ocak ayı başında Kuduz aşısı Osmanlı`ya getirildi. Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane`de ilk kuduz aşısı üretildi.
- 1887`de Kuduz Tedavi Müessesesi kuruldu.
- 1892 yılında bakteriyoloji hane kurulmuştur.
- 1892`de ilk çiçek aşısı üretim evi kuruldu.
- 1896 da difteri aşısı
- 1897 de sığır vebası
- 1903 de kızıl serumları Veteriner Hekim Mustafa Adil (1871-1904) tarafından üretildi.
- 1911 yılında tifo, 1913 yılında kolera, dizanteri ve veba aşıları Türkiye’de ilk kez hazırlandı ve uygulandı.
- 1927`de verem aşısı üretimi başladı.1931 yılından itibaren 1996 yılına kadar tetanoz ve difteri aşıları üretilmiştir.
- 1937’de kuduz serumu üretilmeye başlanmıştır.
- 1940 yılında kolera salgını için Çin’e yardım amaçlı aşı gönderilmiştir.
- 1942 yılında tifüs aşısı ve akrep serumu üretimi başladı.
- 1947`de Biyolojik Kontrol Laboratuarı kuruldu.
- 1950`de İnfluenza laboratuarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza (grip) Merkezi olarak tanındı ve influenza aşısı üretimine geçildi.
- 1976`da Kuru BCG aşısının deneysel üretimi başladı. 1983`te kuru BCG aşısı üretimine geçildi.
Kurtuluş savaşı sırasında zor koşullar altında da hayvan ve insan aşıları üretilmeye devam edilmiştir. İstanbul’un işgali sonrasında aşı merkezi önce Eskişehir, daha sonra da Kırşehir’e taşınmıştır. Aynı dönemde Afyon’da da çiçek aşısı üretilmeye devam edilmiştir. Erzurum’daki
serum laboratuvarı Rus işgali sırasında Halep, Niğde, Sivas ve Erzincan’a taşınmış. Kastamonu’da da aşı üretimi yapılmıştır.
Benzeri üretim Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, 1928’de Hıfzısıhha Enstütüsü ile üretim merkezileştirilmiştir. 1940’lı yıllara kadar tifo, tifüs, difteri, BCG, kolera, boğmaca, tetanoz, kuduz aşıları seri üretimle oluşturulmuştur. 1968’de kurulan serum çiftliğinde tetanoz, gazlı gangren, difteri, kuduz, şarbon akrep serumları da üretilmiştir. Ülke de hastalıkların yok olması ile 1971’de tifüs, 1980’de çiçek aşısı üretimi sonlanmıştır.
Ülkemizde aşı üretimi 1996’da DBT ve kuduz aşısı, 1997’de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile sona ermiştir. Osmanlı İmparatorluğunda ilk aşı üretimi ve uygulanmasının başından beri aşı lojistiği, uygulanması ile hastalıkların önlenmesi ücretsiz olarak Devlet eliyle yürütülmektedir.
Aşı üretiminin sona ermesi ile aşılar satın alınarak temin edilmektedir. İki binli yıllarda aşıların Türkiye’de üretimi konusunda tekrar ilgi artmıştır.
2009 yılında beşli karma (DaBT-IPV-Hib), 2011 yılında dörtlü karma (DaBT-IPV) 3 yıllık alımı yapılırken kademeli olarak paketleme ve enjektöre dolum teknolojisi ülkemize getirilmiştir.
2010 yılında zatürre aşısı (KPA-Konjuge Pnömokok) yine 3 yıllık alım garantisi karşılığı paketleme, enjektöre dolum yanında formulasyon teknolojisinin de ülkemize getirilmesi sağlanmıştır.
Halen yerli bir firma tarafından akrep ve yılan antiserumları da üretilmektedir.
2015 yılında yedi yıllık alım garantisi ile tetanoz ve difteri aşılarının kademeli olarak antijen üretimine kadar yapılması planlanmıştır. 2018 yılı içerisinde dolumu yapılırken 2019 yılında antijenin tamamen milli olarak üretilmesi beklenmektedir.
Kaynak : Sağlık Bakanlığı
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı veya Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Türkiye’de yaşayan halkın sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetleri yürütmek için kurulmuş ve Ankara’da bulunan bir ulusal referans laboratuvarıdır. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (Hıfzıssıhha) bünyesindeki altı bölümden biridir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 27 Mayıs 1928 tarihinde kurulumuştur. Kurulduğu tarihte geçerli olan 1267 sayılı yasa tasarısı uyarınca Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı idi.
Müessese ile ilgili en son yapılan değişiklik ise 1983 yılında olmuştur. 14 Aralık 1983 tarihindeki Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe göre 181 sayılı kanun hükmünde kararname ile kurumun adı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı olarak değiştirilmiştir. O tarihten beri de Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığına bağlı bir kuruluştur.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, maalesef 2 Kasım 2011 tarihinde kapatılmıştır.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın ikamet ettiği bina Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık tarihinde oldukça öneme sahiptir. Binanın inşa edildiği dönemde yeterince kalifiye yerli mimar bulunmadığı için Ankara’daki birçok resmi kuruluş binası gibi, bu yapı da yabancı mimarlara yaptırılmıştı.
Theodor Jost tarafından tasarlanmış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ise Türkiye Cumhuriyet’nin ilk dönemlerindeki sağlık hizmetleri konusunda ilk kayda değer girişimlerden birisi olması bağlamında önemlidir. Theodor Jost’un tasarladığı bakteriyoloji-kimyahane yani aşı üretim bölümü ve Robert Oerley’in tasarladığı Hıfzıssıhha Okulu ve merkez binası Rockefeller Vakfı’nın da yardımıyla inşa edilmiştir. Yapının girişinde bulunan demir ızgara ve giriş üzerindeki kadın sporcu rölyefi, 1930’lu yılların modernizm stiline iyi bir örnektir.